26.5.08

Ben l-egoyum

Beeen geleceğim. UuuUuuu! Beeen gelecegiiim. UuuUuuu! Ho-ho-ho hem isim olarak ben gelecek zamanım manasında hem de çekimli fiil olarak ileride olacak bir faaliyete işaret etmekte. UuuUuu, çok seksi. Ver double-entendre'i şaşırt ağabeyleri ablaları.

Hadi ordan gazoz kapağı! Sizi bilmem ama gecen yazının yazarı biraz uçmuş gibi geldi bana. Geçmiş olan gelmiş gitmiş de şimdiki gelecekte kendini görmüş de senler benler onlar birbirine girmiş de pişmanlık söz konusu olmaya başlamış sanki. Anlamıyorum ki, "ya kusura bakmayın bi karar verdim hayvan gibi pişman oldum simdi kendime yediremediğim için turlu benzetmeler süslü kelimeler bularak kendimi kendime affettirmeye çalışıyorum" demek bu kadar mı zor? Sanırım kimileri için zor, zaten su hayatta en sevdiğim cümlelerin altında kaybedenlerden birinin imzası bulunuyor. Zira onlardan daha iyi beceriksizliklerine kılıf uyduran bulunmuyor.

Oysa ben oyle miyim? Hah sanma ki bunu soru olarak sordum, tabi ki cevabini biliyorum ve bir kez daha tabi ki öyle değilim. Nedeni ise çok basit:


Ben l-egoyum.

Sakam yok ben daha pişman olmadım. Zaten ne yaptıysam hepsini hakkıyla yaptım. Hakki darken herhangi bir arkadaşımdan bahsetmiyorum. (Hahaha yine çok komiğim Tanrı affetsin! ) Ama yine de bir önceki ezik yazarın sorusuna söyle bir egileyim ona kendimce bir cevap bahşedeyim dedim.

Pişmanlık dediğimiz tatlının ne hissi vardır ne gelecekten gelen bir habercisi. Sadece mükemmeliyetçi yanımızın bize dayattığı herseyin en iyisini yapma arzusu vardır. Yani bir karar anında aslında gelecekte pişman olacak mıyım gibi saçma sapan bir kaygıya kapılmayız. Orada hakim olan tek kaygı acaba verdiğim kararı hakkıyla yerine getirecek miyim sorusudur. Daha somut(?) konusmak gerekirse aslında bir ise baslarken en iyisinin mevcut olduğuna dair inancımız bizi bir şekilde her ihtimali hesaplamaya ve kapasitelerimizin en optimum düzeyde nasıl kullanılabileceğini sorgulamaya iter. Bu sorgulamada aldığımız cevaplar pozitif iken mutlu ve biraz da armutlu günler geçiririz. Pişmanlık tatlısının tohumları ise bir anlık boşluğumuzda karsımıza çıkan eyvah daha iyisi mevcut muydu acaba sendelemesi ile toprağa serilir. Oradan sonra alır bizi bir monolog, sunu söyle mi yapsaydım, surda sunu demese miydim, derken en sonunda kekse sunu yapmasaydim ile gelen çöküş. Hatta kimi durumlar olur, en başından dahil olmadığımız için tam kontrolü elimizde hissedemez ve ise konsantre bile olamayız. Pardon olamazlar yani. Kimileri ise ne kadar isler tıkırında giderse gitsin tahayyüllerine uygun aktif bir kapasite kullanımı olmadığı için o isi sabote etmeye bile kalkar. Al sana o sorgulama anında gelen turlu sapkinliklar. Ama simdi söyle bana o sırada hangi bünye restart game demek istemez ki, ya da en güzel yerinden reload… Pişman olacağıma hiç ama hiç başlamasaydım bu ise demekten daha öteleri de gelir basa. Hatta rivayete göre kimileri ileride pişman olabilirim korkusu ile hiç başlamaz o ise. Yine bahaneler mevcuttur, misal uygun zaman değildir ya da daha iyisinin oluşabileceği şartlar mevut değildir. Tıpkı bir blog yazısının yazılma vakti gelmesine rağmen yeterince iyi olmayabilir korkusu ile ertelenerek gecen günler haftalar gibi… Gerçi bu örnek nerden cıktı bilmiyorum ama umarım somut bisiler ifade edebilmiştir.

Bu mükemmele referansla gelişen arzu bir şekilde idealize bir duruma yönelik çabayı tevsik ederken diğer yandan birçok kararı etkiler ve kişiyi sekilendirir. Aslında bir önceki yazarın bahsettiği gelecekteki benin şimdiki beni sekilendirmesi de bundan kaynaklanıyor. Mükemmele varmak için kurban edilen öznel yönelmeler…

Fakat bu performatif güç çelişkili bir durumu da beraberinde getirir. İnsan bir yandan mükemmele ulaşmaya çabalarken diğer yandan kendi isteklerinden odun vermektedir. Gerçekte böyle bir durum olup olmadığını, ya da mükemmel ile öznel arasında bir karşıtlık olup olmadığı baska bir tartışma konusudur, belki ileride konuşulur. Ama kişinin o anda hissettiği hayati hakkıyla yasamak uğruna hayati gönlünce yasayamadığıdır. Ya da buna benzer bir his iste. Bu hissin farkında olan bir bünye için pişmanlık belki kaçınılmaz hale gelir. Zira bir durumda mükemmele ulamsak için gerekli adımlar atılmadığı için diğer durumda ise hayati sırf hayat olduğu için yasayamadığı için yasadığı pişmanlık.

Daha önceki yazılardan biri ilişti gözüme. Onlardanbiri ben kahramanım derken nasıl da rastlantısal yasayıp daha sonra geçmişimizi anlatırken rasyonel bir forma soktugumuzdan bahsetmiş. Aferin kendisine. Ondan feyz alarak konuşuyorum ki, bu yukarıdaki bahsettiğim hakkıyla/gönlünce yasamak paradoksunda bir baskın taraf ilan etmek gerekirse sunu sorabiliriz kendilerine. İster hakkıyla yaşayalım ister rifkiyla en nihayetinde kendimce yasadığımı hissetmeden (öyle olmasa bile) nasıl geriye/geçmişe bakıp pişmanlıklarımı gölgeleyecek rasyonalizasyona girişebilirim? Öyle değil mi Hakki?

Aman hakki dediysem, olsun kul hakki. Zira kaç zamandan beri kul dediğin Hak'i kendisi sanardi. O derdi, onları es geçerdi.

6.5.08

Ben geleceğim

Dur. Karar vermeden önce bir daha düşün. Gerçekten bunu istediğine emin misin? Gerçeklikten bunu istediğine emin misin? Gelecekte bu kararı verdiğine pişman olabilirsin.

Hayır. Çok saçma, ben, ben yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım. Olmam. Asla. Beni ben yapan ne varsa geçmişte, ister iyi ister kötü, bir şekilde faydası dokundu. Şimdi dönüp baksam geçmişe çok ufak detaylar çıkar değiştirmek istediğim, onlar da asla pişmanlık yaratacak kadar kökten etkilememiştir beni derim.

Ha-ha, seni küçük budala. Nasıl da beceriyorsun kendini bu kadar kolay kandırmayı. İnsani bir reflekstir pişman olmam demek. Daha iyisini bilemediğin için kendini en iyi yerde bilirsin. Geçmişteki hataları, eline geçen fırsatları hatırlatsalar keşke sana. Korkarım kesik kesik ağlamaya başlarsın o anda. Köpek gibi pişman olmazsın, sadece ufak bir sızı duyarsın zira sadece seni ilgilendirmektedir o gerçekleştirilemeyen potansiyeller. Çok şükür başkasını etkileyen bir olmamışlık yoktur hayatında. Ama bu sefer de kendine yabancılaşmaz mısın? Naaptım laan kendime diye sormaz mısın? Bir bak hayatına, o yaşanmayanlara. Pişman olmamak – dünyanın en mutlu insanı için bile- mümkün mü bu dünyada?

İyi de, istediğini söyle, şu dünyaya tekrar düşsem bile şu mevcut bilgilerimle, yine aynı hayatı yaşamak isteyeceğimdir, ama bu sefer biraz daha gönlümce. Şimdi bana küçümseyici bakışlar atma. Çok basit bir sebebi var. Diyelim ki o sekizekimden beri başıma gelecekleri biliyorum. Bu büyük güçle hayatımın herhangi noktasında akışı değiştirebilme imkanına sahibim. Söylesene yaşın ister yirmi olsun ister elli, hangi anını hayatına müdahale edecek kadar “hayati” görebilirsin. Söyle bana, doğduğun ve öldüğün andan öte ne vardır hayati olarak nitelendireceğin… Dahası biraz akıllı olan herkes bilir ki, madem elimde gelecekle ilgili böyle bir bilgi var, e o zaman istemem kaybetmeyi bu cevheri, onunla oynayarak.

Bak arkadaş, açık konuşalım. Lütfen bu süslü lafları başkalarına sakla. Geçmiş zaten geçmiş. Geriye dönüş olmadığını bildikten sonra atıp tutmak kolay. Öyle fantastik bir yolculuk olsa herkes kendine bir pay biçerdi merak etme. Kimisi depremi önceden haber verip on binlerce insanı kurtarırdı, kimisi krizle gelen devalüasyon önce cebini eurolarla doldururdu. Neredeyse herkes bir şekilde ya yüreğini ya cebini şişirirdi. Geri kalan ufak bir kısım ise, senin gibi müdahil olmadığı için gururla bu felaket tablosuna bakardı. Madem geçmiş geçmiş, herşey sana göre yerli yerine yerleşmiş, o zaman söyle şimdiki pişmanlık endişesi niye?


İşte bu anda verecek bir cevabım kalmıyor. Nefes almak zor geliyor, başımı önüme eğiyorum. Onun yüzüne dahi bakamıyorum. Sanki bakarsam göreceğim surattan korkacak gibiyim. Çünkü onun kim olduğunu biliyorum. O benim. Gelecekteki benim.

Ben geleceğim.

Pişmanlıklar düz örülmüştür kimileri için. Bazıları vardır, kendince romantizmi bol bir geçmiş, destansı bir kişisel tarih yaratmıştır. Bir yanda çok büyük mutluluklar ve diğer yanda ise derin acılar vardır. Ve bu iki çeşit tecrübenin ortasında, tam ortasında o örgünün düğüm olduğu anda, bir pişmanlık saklıdır. Örgü düzdür, ortası düğümlüdür.
Pişmanlıklar ters örülmüştür kimileri için. Pişmanlık duygusu değil, korkusu hakimdir. Bahsi geçen pişmanlıkta geçmiş konu edilmemiştir. Keşke ile başlayan bir cümle kurulmamıştır. Örgü yaşanmış olandan yaşanıyor olana değil, yaşanılacaktan yaşanıyor olana doğru ilmiklenmektedir. Düz örülen pişmanlıklardaki gibi, şimdiki benin geçmişteki benin yaptıklarından dolayı pişman olması değil. Gelecek benin geçmişe bakarak şimdiki benin verdiği karardan ötürü duyacağı muhtemel bir pişmanlıktan kaynaklanan bir pişmanlık kaygısı yaşanmaktadır. Bunu yaşayan ise tam da şimdiki benin kendisidir, zira gelecekteki ben henüz var olmamıştır.
Aslına bakarsak biraz çelişkili bir durum. Yani nasıl şimdiki ben geçmişte yaşanılanlardan dolayı bir pişmanlık duymuyorsa, aynı şekilde gelecekteki ben de bugün yaptıklarımdan ötürü bir pişmanlık duymayacaktır. Fakat bu durumu bilmeme rağmen, bu kararımı rahatça vermemi sağlayacak o fikri garantiyi vermiyor. Nedense bir şekilde gelecekteki benin yaşayacağı muhtemel pişmanlık duygusunun yarattığı kaygı, dönüyor dolaşıyor ve şimdiki benin vereceği kararı iki kere düşünmesine, daha çok sorgulamasına ve olabilecek bir aksaklık karşısında önlem almasına yol açıyor. Ah işte gün be gün insan nasıl da kendini şekillendiriyor. Hem de henüz yaşanmamış bir geleceğe hazırlanmak gayesiyle…

Dur ama bir analitik hata daha var. Madem bunu kaygıyı yaşayan tam da şimdiki benin kendisidir, zira gelecekteki ben henüz var o zaman var olmayan bir benlik nasıl olur da şimdiki benliği etkilemekte onun vereceği kararları şekillendirmekte bu kadar etkili olabilir? Hem, hem zaten aslında o şimdiki benin geleceğidir, yani şimdiki benin kendi gerçeklik algısı ile oluşturduğu ve o an/mekana ait kaygıları içinde barındıran bir hayali benliktir. İşin aslı, zaman geçer de gelecekteki ben diye bahsedilen benlikten şimdiki ben diye bahsedecek olursak o zaman göreceğiz ki onun gerçeklik algısı apayrı, o anda zihnini meşgul eden kaygıları farklı olacaktır. Dolayısıyla pişmanlık endişesi yaratan kararın verildiği anla ilgili düşünceler önemsiz kalacak ve aynı şimdi bana geçmişte pişmanlık yaratacak kadar önemli bir kararın olmadığı hissettirmesi gibi gelecekte de bu zamana ait derin olmayan yüzeysel izler kalacaktır.

Bu durumda yine başladığımız yere dönüyoruz. Tamam her şekilde içimizi pişmanlık korkusundan arındıracak analitik silahlara sahip olsak da, nasıl oluyor hala bu kaygıyı derinden derine hissediyoruz?

Bunun cevabını şimdi değil daha sonra vereceğim. Nasolsa ben geleceğim.