tag:blogger.com,1999:blog-7542745610894117491.post7698257957116989578..comments2014-03-12T05:09:57.192+02:00Comments on onlarbenim: Ben adamımUnknownnoreply@blogger.comBlogger5125tag:blogger.com,1999:blog-7542745610894117491.post-4436855330880170892008-02-21T13:18:00.000+02:002008-02-21T13:18:00.000+02:00Sevgili isimsiz,Ben adamım burdan gideli çok zaman...Sevgili isimsiz,<BR/>Ben adamım burdan gideli çok zaman oldu. Onun adına konuşmam gerekirse: öncelikle onunla bir konuşmamızda senin ilk yazdıgın yorumu çok begendiğini söylemişti. Hatta bana takdirlerini iletmemi rica etmişti. <BR/>Ayrıca emin ol ki onlardan herbiri sevilmekten çok eleştirilmek ister. Fakat daha da çok istedikleri eleştiriler açık acımasız ve kafadan giren cinsten olsun.<BR/>Ben adamımı bilmem, ben kadınımı hiç bilemedim zaten. Ama onları tanıyan biri olarak son paragraftaki eleştirini pek anlamadıgımı itiraf edebilirim. <BR/>Son olarak bir mahlas hiç fena olmaz..Anonymousnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7542745610894117491.post-37699972991307439072008-02-19T23:16:00.000+02:002008-02-19T23:16:00.000+02:00Merhaba yeniden,Üstteki yorumumu (isimsiz) 'Ben Ka...Merhaba yeniden,<BR/><BR/>Üstteki yorumumu (isimsiz) 'Ben Kadınım' adlı anlatı için yazmıştım. Tabi, bu başlık altında oldukça alakasız olmuş. Bu yüzden iki yere de yazmış olacağım.<BR/><BR/>Bir de eleştiri yazmam da sakınca yoktur umarım. Bu tarzda yazmak tek bir anlatıcının olduğu hikayelerden çok daha zor. Sanırım güçlü bir anlatıcı içselleştirilmediği için tahlillerde biraz daha yetersiz kalınıyor. Bu yazıyı okuduğum zaman dilin daha cansız olduğunu düşündüm. Bir yandan da, içerikle daha uyum içinde olsa da, bunu okura hissettirmek gerek. Nasıl olacağını bilemiyorum.Anonymousnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7542745610894117491.post-45965433025010070392008-01-24T23:26:00.000+02:002008-01-24T23:26:00.000+02:00bu yorumu herkes okusun isterim.bu yorumu herkes okusun isterim.Anonymousnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7542745610894117491.post-7061007884434211302008-01-24T22:22:00.000+02:002008-01-24T22:22:00.000+02:00benlik illüzyonundan kurtulup, her ilişkiye yalın ...benlik illüzyonundan kurtulup, her ilişkiye yalın ve sade yaklaşmak bir an için elimizde olsa keşke. Başka birinin rengi, dertli çelişkili halleri, hayatı biraz daha sevecen hale getirişi tutkuya yetmez hiç bir zaman. Beklenilenin ihtiras olduğu ne kadar inkar edilse de, yaralayanın yanındayızdır hep. Diğerlerine hiç bir şey hissetmediğini söylemek, ya da herşeyin baştan belirtildiği gibi gittiğini söylemek kolayken, bu bile eski yaranın yüceltilişi. İşte hiçbir şey o kadar karışık değildir ne var ki, hiç bir duygu o kadar zor, derin değildir. Bu abartılı tepkilerin-ya da tepkisizliklerin- tam da bu halin verdiği alttan alta sevinç ve övünmenin karşıdakinin içeriğiyle bir ilgisi de yoktur. Eskide yaşanmışlıkların ağırlığıyla, artık her şeye hafif hafif yaklaşarak kendini kaybetmek bile mümkün değildir, artık. Yine de farklılıktan duyumsanan gurur, karşısadikinin acısını görmemezlikten de gelemez, onunla acıyı paylaşır. O, acının esrikleştirmesiyle, yapay üzüntü ve zevkler arasında salınıp dururken, vicdan azapları binbir nedenin öne sürülüşünün rahatlatışıyla havalara uçacak. Sadece kendine yetip, onu eğlendirecek kadar acı. bu kadar yeter...<BR/><BR/><BR/>ve not: Bunlar kime yazıldı? yazan kim? hiç bir fikrim yok. umarım kimse spekülasyon yapmaz bu konuda, tamamiyle yabancı biriyim, çünkü. Sadece hayatıma uyan bir çığlık yakaladım-ya da çok alakasız bir biçimde yakalayamadım-. Kitabın ardından heveslenip yazmaktan başka bir şey değil bu.Anonymousnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-7542745610894117491.post-10358616308663552082008-01-15T16:19:00.000+02:002008-01-15T16:19:00.000+02:00gerçekliği ayakları yere basan bir halde düşlersek...gerçekliği ayakları yere basan bir halde düşlersek (kabul edersek) onu parçalamamız, ayrıştırmamız mümkün olabilir. dolaptaki fotoğraf albümü tüm somut ve soyut anlamlarıyla kendi gerçekliğini oluşturur. pencerenin önüne konan serçe de, onlardan herhangibiri de, sarıhayal de. her varlığın gerçekliğinin ötekilerle ilintili olduğunu da aklımızda tutar, böylelikle kendimizi kaygan zeminden kurtarabiliriz. <BR/><BR/>gerçeğin ne olduğunu bildiğin zamanı merak ettim. nedir kulağına fısıldanan, ya da beyninde ışıyan?<BR/><BR/>et le demi-réveil de notre cher Proust...<BR/>arzularımın gözlerimi kamaştıran, ışıltılı perdeler indirdiği anlarda tüm hayatın sadece bu uyku ve uyanıklık arasındaki halden ibaret, gerçeklik sandığımız o yüce(!) şeyin minicik yapıtaşlarına ayrılan bir toz bulutu olduğunu hissederim. halbuki toz bulutuna dönüşen arzuların ta kendisidir. onlardan sıyrıldığım anda bir ürperti kaplar bedenimi, gerçeğin (gerçeklerin) soğuk dokunuşunun etkisiyle...<BR/><BR/>(öyle geliyor ki, onlar korkmamalı kendini tekrar etmekten. onlar kendini [günahlarını?] eşeledikçe yeni onlar doğar, büyür, serpilir. zeka kıvılcımlarını sürekli kovalamak, sımsıkı tutmak gerekir sadece.)Anonymousnoreply@blogger.com